m-sabri-genc
Mehmet Sabri Genç, ‘Karekök Hayat’ adlı deneme kitabında nefsin derecelerinden ve derekelerinden, modern ifadeyle egonun/benliğin hallerinden öyküler anlatıyor. Zeki Dursun yazdı..

İnsanın bulunduğu sınırın dışında da -bu sınır hem zamansal bir sınır hem de mekansal bir sınır- başka hayatların olacağı ve o hayatların da bizdekine benzer olabileceği kabulü, insanın kendi dışındakilere yönelmesini sağlıyor. Bu hayat bildiğin bir hayat değil, tatmadığın yeni bir lezzet gibi. Yeni bir lezzet nasıl ki her zaman insanın haz duygusuna hitap etmezse “yeni/başka hayat”lar da insanın her zaman haz duygusuna hitap etmeyebilir.

Burada kültürel farklılıkları ortaya koyabiliriz. Kültürel farklılıklar elbette ki eserden etkilenmeyi sağlayan bir unsur ama sadece unsur, algılamanın hepsi değil sonuçta. Çünkü insanın mayası aynıdır ve değişmez. Kültür istediği kadar farklı olsun, maya her insanda benzer ya da denk özellikler gösterir. O zaman kültür arka planda kalır ve başka unsurlar insanda görünmeye başlar. Bu gerçekten hareket eden Mehmet Sabri Genç, Karekök Hayat adlı deneme kitabında nefsin derecelerinden ve derekelerinden, modern ifadeyle egonun/benliğin hallerinden öyküler anlatıyor.

Bu denemeler 11 öyküden oluşuyor. Her bir öyküde bir alıntılama ve giriş söz konusu. Sabri Genç girişlerde iyi bir gözlemci olduğunu ortaya koyuyor. Anlattığı öyküye geçmeden önce felsefi/düşünsel arka planı iyi kurguluyor. Öykülerdeki her bir giriş insandaki egonun ya da nefsin bir derecesinin ya da derekesinin açılımı, modern söylemi olarak duruyor. Sabri Genç’in öykülerini modern derviş hikayeleri olarak da okuyabiliriz. Her biri içinde okur için ve dahi yazan için de “hikmet”ler barındırıyor. Bu hikmetlerde insanın önce kendisiyle nasıl yüzleşmesi gerektiği anlatılıyor.karekök hayat kapak

Hayat matematik değildir

Sabri Genç, gizlice okurun zihni direncini perçimlemeden ‘öteki’ varsaydığımız her şeydeki ‘biz’ unsurunu anlatıyor. Bu öyküleri diğerlerden ayıran özelliklerden biri de iki kültürü de -hem Batı hem de Doğu- iyi bilen bir insanın Batı’daki Doğu’ya ya da Doğu’daki Batı’ya insani değerleri açısından bakmasıdır. Bence bu, Türk öykücülüğü için farklı bir adım olsa gerek.

Sabri Genç’in yaptığı şey Batı’daki yaşama, yaşantılara ya da yaşanmışlıklara anlam vererek bakmak. Orada yaşananlar ile kendi görgüleri ve kültürü arasında irtibat kurmak. Öyküler üzerinden kendi Batısını anlatmak ve bir tür kendi kültüründeki afazik yapılar için Batılı örnekler sunmak. Sabri Genç, bilinçaltının dili ve insanı sürükleyebileceği nevrotik durumları ortaya koyarak hayatın matematik olmadığını, Batılı insanın ve Batılı namzeti bizlerin bunu iyi anlamamız gerektiğini vurguluyor. Özü şu hikayelerin bir anlamda: Hayat matematik değildir, ama matematikten de bağımsız hiç değildir.

“Karekök Hayat” öyküsü insanın kendi zatının kıymetini bilmemesini ve yalnızlığı; “Kadavra Nakli” öyküsü haset ve elde etme duygusunu; “Şeytan Serhoş Olduğunda” öyküsü şehvetin sonuçlarını; “Ferhunde Berberler ve Kadınlar” öyküsü hayal, gerçek ve ümit sarmalını; “Şizofrenik Cogito” zihin ve kölelik ilişkisini; “Sükut Orucu” öç alma duygusunu; “Sönmüş Ateşin Gülü” öyküsü, yapayalnızlığı; “Geceleyin Kumar Oynayan Körler” öyküsü aşkın hayat ve yaşamdaki yerini; “Gardiyanın Cebindeki Anahtar” öyküsü yaşamdaki altüst olan rollerimizi; “Kârdan Erimeyen Adamlar” öyküsü mutluluğun ne olduğunu; “Salvador Ali ve Oğlu Van Bogh” öyküsü hayatın güzelliğini; “Kediler de Hacca Giderler” öyküsü insanın kurbanla ünsiyetini; “Bozkılkurdu” öyküsünde hayatın tam da karekökü olan ölümü ironik bir dille anlatıyor.

Modern yaşamdan insanı hayatın karekökü ve kaçınılmaz hakikati ölüme çağıran bir dili var bu öykülerin. Modern hayatın içinde matematiksel hesaplamalarla boğulan ve sıkışan insan tekini hakikate, ebedi meselelere davet ediyor. Sabrı, arkadaşlığı, idraki ve hayattaki doğru ile yanlışı zülfü yare dokunarak öteki üzerinden anlatıyor.

Hepimizin yaşadığı bu dünyada başka bakabilmek ve kendi olabilmek bizim elimizde. Sabri Genç bu hakikati hatırlatıyor. Kitap ilgilisinin ilgisine mündemiç…

Zeki Dursun yazdı