Kara gökler kül rengi bulutlarla kaplıydı lakin yolcunun yola koyulması gerekiyordu. Verilmiş sözleri vardı. Vakte kayıtlıydı. Kaydolduğu zamana söz verdiği mekanda riayet etmesi gerekiyordu.
Yağmura rağmen şoför kararlaştırılan zamanından önce geldi. İstanbul ya erken gelenlerin ya geç gelenlerin şehri. Erken gelenlerin hakkına riayet edilmeli. Gelen şoförü bekletmemek için acele ile yerden bilgisayar çantasını kaldırdı. Tam o sırada kendisini en olmadık zamanlarda hatırlatmak isteyen ve hatırlatırken varlığını çığlığa dönüştüren fıtık ses verdi.
Kadın bilgisayar çantasını emekleyerek kapıya götürdü. Emekleyerek mutafa gidip bir kas gevşetici aldı.(Spazmın ilk anında derhal istirahate çekilmek gerekiyor. Tecrübeyle sabittir ayakların üzerinde durmak iyileşmeyi geciktiriyor.) Derin derin nefes aldıktan sonra topallayarak aşağı indi.
Akmayan trafiğin içinde bir müddet yol aldılar. Ağrısını unutmak için çantadaki kitabın satırlarına sığındı kadın. O dakikadan sonra ağrısını da trafiği de unuttu.
Şoförün İki köprü de kilit nereden gidelim sorusuna vapurla geçelim diye cevap verdi.
Vapur kuyruğunda kahve içme imkanı da bulunca bir kitabın satırlarında ağrılarımdan beni saklayan Rabbime hamd olsun diye şükretti kadın. Bu duayı ilk defa ettiğim gün diye gökyüzüne ve yağmura baktı bir müddet.
Tekrar elindeki kitaba döndü. Metin muazzam bir şekilde akıyordu. Akmıyor aslında kendini genişlete genişlete, aça aça uçuyordu.
İkinci vapur gitmiş, bindiği araca hala sıra gelmemişti. Olsun dedi kadın ofise de gitsem aynı işleri yapacağım. Hele sen vakte teslim ol ki, vaktin genişleyip bereketlensin diye teskin etti kalbini.
En çok kalbimiz bekler teskini ve en çok kalbimiz besler teselliyi.
Bereketlendi vakit.
Her vaktin ayrı bir şükrü vardır. İkinci metin bittiğinde yazarını aradı. Bu metin muhakkak sinema filmi olmalı dedi. Olur dedi yazar, olsun inşallah dedi kadın.
Vapur sırası yavaş yavaş ilerlerken üçüncü metni de bitirdi kadın.
Metinler okunuyor ve fakat tüketilemiyordu. N.’i aradı bu defa. Bu kitabı muhakkak okumalısın. Kadavra ve yüz bahsi sana çok iyi gelecek.Öyle bir heyecanla söyledi ki, muhatabı hemen şimdi sokaklara çıkamayışına kitaba hemen başlayamayışına isyan etti. Yayınevini ara kurye ile sana göndersinler dedi kadın.
Vapur hareket etti.
Dördüncü metin biterken bir kitabın sayfalarında kaybolmayı ne vakittir unutmuş olan kadın ya bu kitap biterse endişesini taşımaya başladı. Okuyuşunu yavaşlatmalıydı.
En güzel yavaşlatma okunan metin üzerinden yazılan yazı ile oluyordu. Nükseden bel fıtığı bilgisayarını açıp yazmasını engelliyordu. Ama en zor zamanlarda yaptığı gibi zihinden yazmaya başlayabilirdi. Öyle yaptı. Kitabı ilk açtığında karşısına çıkan “Salvador Ali” üzerinden erkek şiddetine odaklandı zihni.
Seçici algı niye bunu seçti?
Tam iki saat süren, ağrılı bir bel ile süren Asya-Avrupa yolculuğu nihayet Nihayet’in mekanında bitmişti.
Yapması gerekenleri yapıp yazının başına oturdu kadın. Yazı bitti. Emanet yerine teslim edildi.
Tam o sırada ofisin eli –ayağı, gözü- kulağı girdi içeri. Bu kitabı muhakkak okumalısın dedi kadın. Siz bitirince okurum dedi ofisin kalbi. Hayır bitirince sana verebileceğim bir kitap değil hep bende kalsın isterim dedi kadın.
Belki odanızda bırakırsınız siz gelinceye kadar okurum dedi bir umutla.
Umut yok dedi kadın, benim bitirmemi bekleme. Kendi kitabını al. Teselli olsun diye yazarın Şey ve Tan kitabını verdi.
Teselli oldu mu?
Kimbilir…
II-
Bir kitabı bitirmekten korkarak okuyanlar anlayacaktır bundan sonrasını.
Kitap neden bitsin istenmez? Çıkılmış yolculukta tam adımlar seri halde ilerlerken, birden yolun tükenmesi gibi bir duygu hakim olacağı için.
24 saat sonra N’yi arıyor.
Nasılsın demeden ya da nasılsın sorusunu beklemeden, Aldım diyor N.. Okumaya başladım.Ferhunde Berberi bitirdim biraz önce.
-Ferhunde Berber’den ne kadar güzel bir sinema filmi olur.
-Olsa keşke…
-Fakat iki yıl senaryo çalışıldıktan sonra güzel bir senaryo çıkar ortaya. Türkiye’de hiç kimse iki yılın karşılığını vermek istemez. İyi niyet ile yola çıkılan projeler sinemanın dev ekranında didaktik bir metne dönüşüverir.
Oydu buydu, esas şuydu izleğinde okunmuş metinler üzerinden telefon yoluyla temize çekiliyor zihinde ve kalpte kalanlar.
İsimler sıralanıyor arka arkaya. Kahramanlar… Yaşamın kıyısında ama hayatın tam ortasında duran kahramanlar…
III-
Nüksetmiş bel ağrısı eşliğinde bir gün daha bitiyor, gün biterken kitap da bitiyor. Kitap hakkında konuşursa kitabın bitmeyeceğini sanıyor kadın. Bitiyor. İki metin kaldı topu topu. Son bir hamle Prof. Dr. Tülin Bumin’i arıyor. Sizinle en son gündelik hayatın felsefesini yazan kitaplar yok bizde diye konuşmuştuk ya. Şimdi elimde öyle bir kitap var işte diyor .
Tülin Hoca ah çok sevindim diyor. Her yerde bulabilir miyim?
En zor soru bu. En sevdiğimiz şeyler her yerde bulunmayanlar olunca ne cevap vereceksiniz? Ben size yayınevi üzerinde ulaştırmaya çalışayım diyor kadın. Bütün felsefe öğrencilerinin hayatın içinden bir metin okumasını ne çok istiyor. Sanki gençliği geri gelecek.
IV
Bu kitabı neden mi bu kadar çok sevdi?
Sadece yaşamı değil hayatı anlattığı için. Ölümden sonra devam eden hayatı, kıyıda kalmış bütün yaşamların izleğinden gözler önüne serdiği için.
Adı içeriğine yakışan çok az kitap vardır. Çok az kitap “Karekök Hayat”tır.
Mehmet Sabri Genç ismini aklınızda tutun. Edebi kamuya felsefenin ışığını düşüren bir kalem geldi.
Yazının orjinali için tıklayınız.