Thomas Bernhard
|
||||||||||||
„Bana Bernhard’tan bahsedin . . .“
„Ben daima bir cennete inandım, çocukluğumdan beri! Yaşlandıkça bir o kadar daha inanacağım.“ Thomas Bernhard, 10 Şubat1 1931’de Hollanda’nın Kloster Heerlen beldesinde, yazar Johannes Freumbichler’in (1881-1949) kızı Herta Fabjan (1904-1950) ile mesleği marangozluk olan Alois Zuckerstätter (1905-1940) arasındaki evlilik dışı bir ilişkiden dünyaya geldi. Anne tarafı Avusturya’nın Salzburg Eyaleti’nde yerleşik, köylü-tüccar bir soydan gelir. Annesi Herta Fabjan, Bernhard’a evlilik dışı ilişki sebebiyle hamile kaldığını anlar anlamaz Hollanda´ya göç edip, bu türden olaylara maruz kalan genç kadınları kabul eden bir manastıra yerleşmiştir.2 Orda bulunan bir arkadaşı, iş bulmasına yardımcı olmuş ve bir yıl kadar orada yaşaması için destek olmuştur. 1932 yılının temmuz ayına kadar bakıcı tarafından gözetilen Bernhard, annesi Viyana´ya döndükten sonra, henüz bir buçuk yaşındayken, o sırada Seekirchen beldesinde yaşayan büyük babası ve büyük annesinin yanına verilmiştir. Bu beldede geçirdiği en mutlu günleri bir daha geri gelmeyecektir ve burası onun için adeta bir cennettir. Annesi daha sonra 1936´da Emil Fabjan ile evlenerek bir süre daha Viyana’da yaşamıştır. Daha sonra, eşinin, Bayern Eyaleti’nde bulunan, Almanya-Avusturya sınırı üzerindeki Traunstein beldesinde berber dükkânı açması hasebiyle eşiyle birlikte oraya taşınmışlardır. Bir süre sonra Bernhard’ı da yanlarına almış ve Bernhard´ın sonradan doğacak olan üvey kardeşleriyle büyümesini sağlamışlardır. 1940 yılında Bernhard’ın hiç görmediği gerçek babası Alois Zuckerstätter, Berlin’de kendini intihar etmiştir. Bernhard dedesi tarafından yetiştirilip, hemen her konuda özel dersler almış, Salzburg’da, 1943-1945 yılları arasında yatılı okulda kalmıştır. Bu sırada İkinci Dünya Savaşı başlamış olduğundan, savaş boyunca çok bunalımlı anlar yaşamıştır. Hatta çok sonra, 1975 yılında, bu zaman dilimindeki anılarını „Die Ursache: Eine Andeutung“ (Neden: Bir Değini) isimli eserinde sert bir şekilde hikâyeleştirmiştir. Kitapta geçen kimi bölümler, Bernhard’ın, Salzburg’a ve Salzburglu’lara ağır ithamları nedeniyle Salzburg Bölge Mahkemesi tarafından yasaklanmış ve Bernhard’a dava açılmıştır. 1944 sonbaharında şehre düşen ağır bombalar ve güç yaşam koşulları onu tekrar annesinin yanına, Traunstein’a gitmeye zorlamıştır. Bir süre orda kalıp ve aynı zamanda bir bahçıvanın yanında iş bularak çalışmıştır. Bernhard, 1945 eylülünde Salzburg´taki ‘Johanneum’ a yani bir çeşit Nasyonal Sosyalist ve Katolik Islah Evi olan yatılı okula geri döndüğünde, tüm ailesi Bayern eyaletinden sürülmüş fakat o Salzburg´ta kalmıştır. Sürgün kısa sürmüş, 1946 yılında, amcası Farald Pichler, annesi, üvey babası ve büyükbabası Salzburg´a taşınmışlardır. Bernhard bu sırada Profesör Theodor W. Werner’den müzik estetiği ve Maria Keldorfer’den şan dersleri almaktadır. 1947 yılında lise öğrenimini yarıda bırakarak gıda maddeleri pazarlayan bir tüccarın yanında şehrin en fakir bölgesinde yer alan bir ‘Mahzen’de çıraklığa başlayan Bernhard, bu deneyimi sırasında başından geçenleri ‘Der Keller- Eine Entziehung’ (1976) (Türkçe’ye „Mahzen- Bir Vazgeçiş“ diye çevrildi) isimli eserinde dile getirecektir. Çıraklığı sırasında müzik üzerine özel dersler almaya devam etmiştir. 1949 Ocak ayında, savaş sonrası sefaletin bir sonucu olarak önce zatülcenp hastalığına daha sonra da akciğer veremine yakalanmıştır. 11 Şubat 1949 tarihinde; yazar olan ve hatta “Philomena Ellenhub” isimli eserinden ötürü 1937 yılında Avusturya Devlet Ödülü’ne lâyık görülen ve Thomas Bernhard´ın hayatında çok önemli bir yere sahip olan dedesi Johannes Freumbichler, yakalandığı böbrek hastalığıyla baş edemeyerek hayata gözlerini yummuştur. Lâkin dedesi, zamanında kilise nikâhıyla evlenmediği için, tabutunu hiç bir kilise, mezarlığına kabul etmemiştir. Ölümünden çok sonra özel izinlerle gerçekleştirilen defin törenine, Bernhard, şehirdeki en hazin tören diyecektir. Fakat aynı tarihte ağır bir ciğer hastalığına yakalanan Bernhard, hastahanede olduğundan bu hazin törene katılamamış ve 13 Ekim 1950’de annesi Herta Fabjan’ın da vefat etmesiyle şehir artık dayanılmaz hale gelmiştir. Thomas Bernhard bu sıralar yoğun olarak Dostoyevski okumaya ve kendi düşüncelerini kağıda dökmeye başlamıştır. 22 Nisan 1952 tarihinde, salzburglu genç bir şâirin şiiri diye sunulan „Mein Weltenstück“ isimli şiiri, okunan ilk yazınsal eseri olarak bilinsede aslında 1950 yılında Bernhard’ın ilk kısa anlatısı Salzburg şehrinde yayımlanan yerel bir gazetede neşredilmiştir. Ayrıca 17 Ocak1953’te, Bernhard’ın, Demokratik Halk gazetesinde yayınladığı, “Die verrückte Magdalena” (Kaçık Magdalena) isimli yazısı, sonraları Almanlar’ın ‘Novelle’ dedikleri; tek bir konuyu baz alarak gelişen özlü, kısa roman türünde olan bir kitaba dönüştürülür ama pek duyulmaz, hatta pek çok biyografisinde bile yer almaz. Üç yıl süren çıraklık serüveninin ardından, Bernhard, Avrupa’nın hemen hemen her yerini karış karış gezmiştir. 1951 ile 1953 yılları arasında Salzburg ve Viyana’da müzik okumuş ve 18 Haziran 1957 yılında Salzburg’ta bulunan Mozarteum Akademisi „Tiyatro ve Sahne Bilgisi“ Bölümü’nden mezun olmuştur. Bu tarihten sonra, kesin olarak, hayatını yazar olarak idâme ettirmeye başlayan Bernhard’ın, 1957 yılında şiirlerini topladığı eseri “Auf der Erde und in der Hölle” (Yeryüzünde ve Cehennemde) -aynı zamanda kitap halinde neşredilen ilk eseri olarak bilinir- Salzburg Otto Müller Yayınevi tarafından neşredilmiştir. Bernhard, 12 Şubat 1989 tarihinde dedesinin 40. ölüm yıldönümünde ve de doğum gününden iki gün sonra ender rastlanan hayat hikâyesini doktor olan üvey kardeşi Peter Fabjan´ın gözetiminde Gmünden’deki (Yukarı Avusturya) evinde noktalamıştır. Viyana’da bulunan Grinzinger Mezarlığı’na defnedilmiştir. Ölüm haberi -vasiyeti gereği- yakınları tarafından defnedildikten sonra tüm dünyaya duyurulmuştur. Avusturya’nın en zengin ve en köklü ailelerinin mezarlarının bulunduğu, o şatafatlı mezar taşlarının muazzam heykellerle donatıldığı mezarlıkta dakikalarca arayıp sonunda bulduğum ve gördüğümde çok şaşırdığım mütevazı mezarıyla bile insanlara ders veriyordu Bernhard. Çok küçük ince uzun metal bir çubuğun ucunda dört köşe metal kapaklı bir levhanın içinde ufacık harflerle Thomas Bernhard yazıyordu. 1949 yılında tanıştığı ve hayatını, dedesi Johannes Freumbichler gibi önemli derecede etkilemiş olan, kendisinden 35 yaş büyük Hedwig Stavianicek ile aynı mezar taşını paylaşıyordu. Yine yakın dostlarından olan ve hatta “Wittgenstein’ın Yeğeni” isimli eserine konu olan Paul Wittgenstein’ın mezarının da Grinzinger Mezarlığı’nda bulunması beni şaşırtmıştı doğrusu. Vasiyetinde; sanki bir çok eserinin vaktiyle yasaklanmasından öc alırcasına, eserlerinin yeni basımlarının -bir süreliğine- Avusturya’da yayımlanmasını istemediği yazılıydı. Ardında tiyatro, şiir ve anlatı alanında yüze yakın eser bırakmıştır. Dilimize ise ne yazık ki on civarında eseri çevrilebilmiştir. Hayat hikâyesinin çok ilginç kıvrımlarında gezdirdiği kalemiyle; Amerika’dan Fransa’ya, İngiltere’den İspanya’ya milyonlarca okura ulaşan Thomas Bernhard iki kez Almanya adına Nobel Edebiyat Ödülü için aday gösterilmiş ve „Eğer kazansaydım Nobel Ödülü´nü reddecektim !“ cümlesini sarfedecek kadar da cesur bir tavır sergilemiştir. İnsan kendi trajedisini gördükçe yaratıcı olur. Thomas Bernhard, kendi trajedisini tam anlamıyla hazmederek yazıya dökebilen ender yazarlardandır. Aslında onun hayat hikâyesi bir şiirdir; trajedisini yazdığı bir şiir. Thomas Bernhard, yazarlığa şiirle başlamıştır, ancak sonraları -tâbir uygun görülürse- alt alta yazdığı cümleleri yan yana getirerek yazarlık serüvenini sürdürmüştür. Şiir hususunda düzyazı kadar başarılı olamasa da keskin bir şiir damarı taşıdığı aşikârdır. Zor, anlaması güç ve bir o kadar da âsi bir şahsiyettir. Trajedisini anladıkça yazgısından öc alırcasına sürekli yazmıştır. Onu okudukça, çağdaşları; Proust, Céline, Beckett, Sartre, Camus, ve Emmaunel Bove gibi diğer yazarların yapıtlarını anımsarsınız. Ayrıca yazarlığının ilk dönemlerinde yoğun olarak ilgilendiği Dostoyevski’nin etkilerine rastlarsınız. „Bana Bernhard´tan bahsedin. Nerede yaşar? Nasıldır?“ (Samuel Beckett) 1. Bernhard’ın dünyaya geldiği günün 9 Şubat mı yoksa 10 Şubat mı olduğu tam olarak bilinmemekle beraber, ilk neşredilen „Auf der Erde und in der Hölle“ isimli eserinde bulunan çok kısa biyografisinde 10 Şubat yazdığı için, ben de 10 Şubat yazmayı uygun gördüm. 2. T.B. bu manastırdan, Kurt Hofmann ile yaptığı görüşmelerde; „Düşmüş Kızlar Manastırı“ diye bahsedecektir. Bkz: Kurt Hofmann Thomas Bernhard’la Konuşmalar s. 26, YKY 1998. (Hofmann Kurt, Aus Gesprächen mit Thomas Bernhard, Löcker Verlag, Wien 1997) Mehmet Sabri Genç Sabah Ülkesi Dergisi, (Tüm Avrupa) Aralık-Ocak-Şubat 2005 sayı 7, s.26
|
Şiirler Mehmet Sabri Genç tarafından Thomas Bernhard´ın “Auf der Erde und in der Hölle” isimli ilk kitabındaki
şiirlerinden seçilerek tercüme edilmiştir.
Merdiven Şiir Dergisi, Mayıs-Haziran 2005 Sayı 3, s. 152